HAKKIMIZDA
Bursa’nın da bir sarayı olmalıydı...
Sadabad Sarayı
Sadabad Sarayı, Osmanlı’nın 18. yüzyıldan itibaren mimari eserlerine, saraylarına, köşklerine yansıttığı anıtsal havaya sahip, altın varaklı süslemeleri, yüksek sütunları, görkemli girişi, yüksek tavanları ve geniş galerisiyle baş döndüren bir saray ve bu sarayda kentin en büyük salonu yerini alıyor. En önemli buluşmalar, en geniş katılımlı davetler, en görkemli düğünler bu sarayda gerçekleşiyor.
Neden Sadabad?
Sadabad Kasrı'nda eğlenceler Hıdırellezin birinci günü başlar, özellikle mehtaplı gecelerde sabahlara kadar devam ederdi.
Zamanın şairleri, yazdıkları çeşitli şiirlerle padişahları ve sadrazamı överek, onları bu eğlencelere çağırırlardı. Ziyafetler kasırda verilir, ziyafet bittikten sonra eğlencelere dışarıda devam edilirdi. Osmanlı İmparatorluğu’nda bu dönemdeki eğlencelere, başta padişah olmak üzere bütün saray erkanı ve İstanbul halkının ileri gelenleri katılırdı.
Lale Devri’nin bitmesiyle birlikte Sadabad Kasrı da tarihin tozlu sayfalarında yerini aldı. Günümüze ulaşamadı. Şimdi bu muhteşem yapı, Osmanlının ilk başkenti Bursa’da saray ihtişamıyla yeniden hayat buldu.
Sadabad Sarayı, Bursa’da sosyal yaşamın merkezi, görkemli davetlerin, unutulmaz düğünlerin, önemli toplantıların adresi oldu.
Mimari Yaklaşımımız
Osmanlı yönetimi, Batı kültüründen yararlanmak için 18. yüzyılda Avrupa’ya elçiler yollamış ve bu elçiler geri dönerken pek çok bilgi ve deneyimle birlikte saray ve bahçe düzenlemeleri içeren kent planları da getirmişlerdi. Bu planlar da İstanbul’un en güzel bölgelerinden Kağıthane Deresi’nin kenarındaki Sadabad’ta uygulanmıştı. İşte Padişahların, paşaların yazlık konaklarının inşaa edildiği, birbirinden güzel çiçek bahçelerin yer aldığı Sadabad bu şekilde ortaya çıkmıştı.
Kasrın kendine model seçtiği Fontaineblau Sarayı Fransız kraliyet şatoları arasında en büyüğü ve en gösterişli olanıydı. Öyle ki, 16. yüzyılda arabesk, grotesk, gotik stilleri birleştirip adını vermeyi başarmıştır. Altın varak iç mimarinin tamamında kendini göstermektedir. Renk karmaşası, desenli parkeler, kat kat perdeler, düzenli ve bakımlı bahçeler, sağ ve soldan başlayıp ortada birleşen büyük bir merdiven, gösterişli tavan süslemeleri sarayın akılda kalan detayları...
Nereden Esinlendik?
İnce ve hassas bir ruha sahip olan Sultan III. Ahmet, sadrazam Damat İbrahim Paşa ile uyum içerisinde çalışmış, bu sırada yaşanan Lâle Devri'nde sanata, edebiyata ve toplumsal hayata özgün bir anlayış getirilmişti.
Dönemin belki de en gözde eseri olan Sâdâbâd, maalesef günümüze kadar gelememiş, bize yıkıntıdan fazla bir şey kalmamıştır.